Muska
Amcamlara misafirliğe gittik. Neşeli aile tablosunu bozan tek parça olduğumu farketmiş olacak ki, kenara çekti beni. Bu keyifsizliğin sebebini sordu. Anlatsam belki biraz rahatlardım; ama anlatamadım. Zaten doğru yerde doğru kişiye kendimi ifade edebilme şansını değerlendirebilen biri olsam, karşısında mutsuz olmazdım diye düşündüm. Yine de bir kaç kelime bir şey zırvaladım. Fok balıklarının yalnızlığından falan bahsetmiş olacağım ki, dayanamayıp sözümü kesti:
"Bu iş böyle olmaz, kafan yerinde değil senin" dedi.
"Sana bir muska yazayım. Dışarıdan gelecek musibetlere karşı korur seni, içini ferahlatır."
Şöyle bir düşündüm de, beni dışarıdan değil de, kendimden gelecek tehlikelere karşı koruyabilecek bir şeye ihtiyaç olduğuna karar verdim. Bugüne kadar başıma gelen her türlü musibetin temel sorumlusu bendim. Hayat beni kötü insanlarla karşılaştırdığı gibi iyi insanlarla da karşılaştırmıştı; fakat hepsine eşit değer veren, bu sebeple iyi olanı değersiz hissettiren de bendim. Aramız bozulduğunda bunu düzeltmek için uğraşmayan da..
Uğraşmamış olmamın altında yatan temel sebebin, karşımdakilerin kaybında onların da ufak da olsa sorumluluklarının olmasıydı belki ve ben onların sorumluluğunda olan kısmın arkasına gizlenip yeterince iyi bahaneler üretebiliyordum. Ama biri var ki hiç bir bahanenin ardına saklanamıyordum. Hiç bir sebep onun kaybını hafifletecek sonuçlara varmama izin vermiyordu. Nefes alamıyordum. Aklımdan çıkmıyordu. Artık elimden ömrümü o kişinin ayakları altına sermekten başka bir şey gelmiyor. Bunu nasıl yapacağımı zaman gösterecekti.
Aklım bu sorularla daha çok bulanırken annem seslendi:
"Oğlum, çayını tazeleyeyim mi?"
"Bu iş böyle olmaz, kafan yerinde değil senin" dedi.
"Sana bir muska yazayım. Dışarıdan gelecek musibetlere karşı korur seni, içini ferahlatır."
Şöyle bir düşündüm de, beni dışarıdan değil de, kendimden gelecek tehlikelere karşı koruyabilecek bir şeye ihtiyaç olduğuna karar verdim. Bugüne kadar başıma gelen her türlü musibetin temel sorumlusu bendim. Hayat beni kötü insanlarla karşılaştırdığı gibi iyi insanlarla da karşılaştırmıştı; fakat hepsine eşit değer veren, bu sebeple iyi olanı değersiz hissettiren de bendim. Aramız bozulduğunda bunu düzeltmek için uğraşmayan da..
Uğraşmamış olmamın altında yatan temel sebebin, karşımdakilerin kaybında onların da ufak da olsa sorumluluklarının olmasıydı belki ve ben onların sorumluluğunda olan kısmın arkasına gizlenip yeterince iyi bahaneler üretebiliyordum. Ama biri var ki hiç bir bahanenin ardına saklanamıyordum. Hiç bir sebep onun kaybını hafifletecek sonuçlara varmama izin vermiyordu. Nefes alamıyordum. Aklımdan çıkmıyordu. Artık elimden ömrümü o kişinin ayakları altına sermekten başka bir şey gelmiyor. Bunu nasıl yapacağımı zaman gösterecekti.
Aklım bu sorularla daha çok bulanırken annem seslendi:
"Oğlum, çayını tazeleyeyim mi?"
Yorumlar
Yorum Gönder